Sevgili Blög, (aslında daha önce başlıkta hitap etmiştim ama olsun )
bugünlerde seni çok aksatıyorum sana hiç yazamıyorum dün gece rüyama girdin dedim yazayım. (resmen ilk okul da yapardık bunu, günlüğüne bi süre yazamayınca açıklama yapardık özür dilerdik filan. sadece ben değilim canım bir kaç günlük daha okudum öyle. ne andavalmışız, hayır aslında sevimli bir yanında var kibarlık)
yazacak bir şey bulamayıp saçmalamak diye buna derler. hadi neler yapıyorum onları anlatayım bari. malumunuz kötü bir haberle afalladım bir kaç gün önce. bu konuya girmek istemiyorum ama bu olayla doğrultulu olarak kendimi sokaklara vurmuş durumdayım. aa geçen hafta oryantasyon vardı ondan bahsedeyim biraz.
neyinden bahsediceksem, işte bu dönem bir kaç tane daha türk var gerisi gene çinli koreli japon filan. çekik çekik insanlar. pankart hazırladık bir takım oyunlar filan oynadık sonuncu olduk artık bildiğim kampüsü bi yüzüncüye filan tanıtım turuna çıktık. bu arada ben çubukla yemek yemeyi öğrendim. azmettim başardım! hem öyle bir azmetmek, Sophia bana ödev verdi çubuklarla gördüğüm herşeyi tutmaya çalıştım. hatta bunun içine ağaç dalları yapraklar filan da dahil. bir kaç "kuru" yaprağı da koparmayı başardım hatta. sonracığıma okul da elli tane dert gene, bugün dellendim. bankaydı okula para yatır yok hesaptan para çek çekeme nakit istemiyorlar e transfer filan. of. ha bu arada sevgili arkadaşım Berfe, (okuduğunu biliyorum her harf gözüne girsin) canım benim bak biz Lara'yla aynı ülkedeyiz ama aramızda 3 saat fark var. hayır mıhlı da herkesi ayağa kaldırdınız anamla beraber, yetmedi kanada yı da birbirine kattınız. Lara bi yanda ben bi yanda yüz kere aranmışız noluyor lan dedim. tam da o sırada pantolon deniyorum kulağımda abartısız bangır bangır bi müzik sonra Berfe'nin sesi. istediğin şey de çok tatlı yani arkadaşım. neyse bunun hesabını burdan sormıcam.
sonra evde Kazakistan'lı bir kız var. adı Jane, hiç hoşuma gitmedi. ilk geldiği gün zaten beni 7.30 da kaldırdı "korkuyorum beraber kahvaltı edelim mi" diye. ağzına şemsiyeyle vurmak istedim ama dedim yazık kızın ilk günü. yapmadım bişi. ama şansını zorluyor her sabah her sabah gecenin bi yarısı hatta noluyoruz lan. Felina da hazetmedi zaten. bu arada ben iskender yaptım. evet yaptım bunu. pide yi çok aradım ama. biri dedi ki İran marketlerinde var, gel de İran marketi bul ama. dön babam oraya buraya git sor hatim ettim yolları. aklıma da hep Parastoo geldi, canım arkadaşım. anlamazdık da farsça filmleri izletip dururdu bize. O'nu burdakilere, Selvi Boylum Al Yazmalım izletirken farkettim. tabi filmin en güzel lafları ingilizce de eşşek şeyine kelebek konmuş gibi kalıyor. yine de etkilendiler.
Vancouver'da sürekli bir kültürel aktive var, dağcılar apartmanlara tırmanıyor, sokaklarda müzik şöleni, çadırlar yöresel pazarlar filan. noluyoruz lan?
sonra Felina bana mojito hazırladı geçen akşam (ramazan da içki mi içiyorsun hiii diyen annemin sesi kulaklarımda çınladı) bende onlara Dar Heji Roke dinlettim.
ha bir de benim Bosna-Hersek'li hocam yeni eve taşınmış, parti verdi. oraya gittik. evin içi bir Hereke Zoo gibiydi. kutu gibi eve kaç kişi sığdı sayamadım. gelenlerin hiç biri de birbirini tanımıyor. herkes ortak Maja'yı tanıyor ama başka bişi yok. "yatağımda bişi" diye kelime ya da cümle türetme formunda bişi oynandı ama ingilizcem yetmedi evet anlamadım. çok garip insanlar vardı, öğrenci evi gibiydi hiç yabancılık çekmedim evet.
bir de bu ara yeni tanıştığım insanların çoğu ya Türkiye'ye gitmiş oluyor bana İstanbul'la ilgili bişiler soruyorlar filan ya da Türkiye meraklısı oluyorlar. ben de burada reklamımızı yapıyorum yakında Turizm ve Kültür Bakanlığından maaş talep edicem. gerçi Efes Pilsen'den de bi talebim olabilir Vancouver şubesi filan mı açsam.
bir de biz referandum da oy kullanamıyoruz. burada bir takım Türkler olarak şansımızı zorladık hatta Muzo isimli güzel bir ablamız elçiliğin ağzına bir posta sıçtı ama maalesef. teknik olarak TC kullanın var hakkınız diyor ama Kanada hükümeti hiç bişi hazırlamamış, sadece gümrüklerden kullanabiliyoruz. şaka filan herhalde Edirneye gitcez en yakın kapıdan oy kullanıp döncez. başka derdi varmı acaba Tayyip'in?? ona da gerilmiş durumdayım işte.
bir de burda resmi tatildi bugün Labour Day, heryer indirime girdi işte bende kendime sonunda kışlık bot aldım. hemde çok güzel, sanki biraz maskülen ama güzel yaa. haa bir de yeni oyuncak aldım. "quatchi" adı ben koymadım Vancouver olimpiyat maskotlarından ama çok şebek hatta altta fotoğrafını koyayım ben.
başka ne yapıyorum ben, yapmıyorum sanırım bişi Farid Farjad dinlemeke dışında. Felina'lar State'e gittiler hafta sonu bana hediye olarak bir karton sigara getirmişler çok mutluyum. bu kadar sevgili blög, seninle daha çok ilgilenmeye çalışiiciim. öperim.
bugünlerde seni çok aksatıyorum sana hiç yazamıyorum dün gece rüyama girdin dedim yazayım. (resmen ilk okul da yapardık bunu, günlüğüne bi süre yazamayınca açıklama yapardık özür dilerdik filan. sadece ben değilim canım bir kaç günlük daha okudum öyle. ne andavalmışız, hayır aslında sevimli bir yanında var kibarlık)
yazacak bir şey bulamayıp saçmalamak diye buna derler. hadi neler yapıyorum onları anlatayım bari. malumunuz kötü bir haberle afalladım bir kaç gün önce. bu konuya girmek istemiyorum ama bu olayla doğrultulu olarak kendimi sokaklara vurmuş durumdayım. aa geçen hafta oryantasyon vardı ondan bahsedeyim biraz.
neyinden bahsediceksem, işte bu dönem bir kaç tane daha türk var gerisi gene çinli koreli japon filan. çekik çekik insanlar. pankart hazırladık bir takım oyunlar filan oynadık sonuncu olduk artık bildiğim kampüsü bi yüzüncüye filan tanıtım turuna çıktık. bu arada ben çubukla yemek yemeyi öğrendim. azmettim başardım! hem öyle bir azmetmek, Sophia bana ödev verdi çubuklarla gördüğüm herşeyi tutmaya çalıştım. hatta bunun içine ağaç dalları yapraklar filan da dahil. bir kaç "kuru" yaprağı da koparmayı başardım hatta. sonracığıma okul da elli tane dert gene, bugün dellendim. bankaydı okula para yatır yok hesaptan para çek çekeme nakit istemiyorlar e transfer filan. of. ha bu arada sevgili arkadaşım Berfe, (okuduğunu biliyorum her harf gözüne girsin) canım benim bak biz Lara'yla aynı ülkedeyiz ama aramızda 3 saat fark var. hayır mıhlı da herkesi ayağa kaldırdınız anamla beraber, yetmedi kanada yı da birbirine kattınız. Lara bi yanda ben bi yanda yüz kere aranmışız noluyor lan dedim. tam da o sırada pantolon deniyorum kulağımda abartısız bangır bangır bi müzik sonra Berfe'nin sesi. istediğin şey de çok tatlı yani arkadaşım. neyse bunun hesabını burdan sormıcam.
sonra evde Kazakistan'lı bir kız var. adı Jane, hiç hoşuma gitmedi. ilk geldiği gün zaten beni 7.30 da kaldırdı "korkuyorum beraber kahvaltı edelim mi" diye. ağzına şemsiyeyle vurmak istedim ama dedim yazık kızın ilk günü. yapmadım bişi. ama şansını zorluyor her sabah her sabah gecenin bi yarısı hatta noluyoruz lan. Felina da hazetmedi zaten. bu arada ben iskender yaptım. evet yaptım bunu. pide yi çok aradım ama. biri dedi ki İran marketlerinde var, gel de İran marketi bul ama. dön babam oraya buraya git sor hatim ettim yolları. aklıma da hep Parastoo geldi, canım arkadaşım. anlamazdık da farsça filmleri izletip dururdu bize. O'nu burdakilere, Selvi Boylum Al Yazmalım izletirken farkettim. tabi filmin en güzel lafları ingilizce de eşşek şeyine kelebek konmuş gibi kalıyor. yine de etkilendiler.
Vancouver'da sürekli bir kültürel aktive var, dağcılar apartmanlara tırmanıyor, sokaklarda müzik şöleni, çadırlar yöresel pazarlar filan. noluyoruz lan?
sonra Felina bana mojito hazırladı geçen akşam (ramazan da içki mi içiyorsun hiii diyen annemin sesi kulaklarımda çınladı) bende onlara Dar Heji Roke dinlettim.
ha bir de benim Bosna-Hersek'li hocam yeni eve taşınmış, parti verdi. oraya gittik. evin içi bir Hereke Zoo gibiydi. kutu gibi eve kaç kişi sığdı sayamadım. gelenlerin hiç biri de birbirini tanımıyor. herkes ortak Maja'yı tanıyor ama başka bişi yok. "yatağımda bişi" diye kelime ya da cümle türetme formunda bişi oynandı ama ingilizcem yetmedi evet anlamadım. çok garip insanlar vardı, öğrenci evi gibiydi hiç yabancılık çekmedim evet.
bir de bu ara yeni tanıştığım insanların çoğu ya Türkiye'ye gitmiş oluyor bana İstanbul'la ilgili bişiler soruyorlar filan ya da Türkiye meraklısı oluyorlar. ben de burada reklamımızı yapıyorum yakında Turizm ve Kültür Bakanlığından maaş talep edicem. gerçi Efes Pilsen'den de bi talebim olabilir Vancouver şubesi filan mı açsam.
bir de biz referandum da oy kullanamıyoruz. burada bir takım Türkler olarak şansımızı zorladık hatta Muzo isimli güzel bir ablamız elçiliğin ağzına bir posta sıçtı ama maalesef. teknik olarak TC kullanın var hakkınız diyor ama Kanada hükümeti hiç bişi hazırlamamış, sadece gümrüklerden kullanabiliyoruz. şaka filan herhalde Edirneye gitcez en yakın kapıdan oy kullanıp döncez. başka derdi varmı acaba Tayyip'in?? ona da gerilmiş durumdayım işte.
bir de burda resmi tatildi bugün Labour Day, heryer indirime girdi işte bende kendime sonunda kışlık bot aldım. hemde çok güzel, sanki biraz maskülen ama güzel yaa. haa bir de yeni oyuncak aldım. "quatchi" adı ben koymadım Vancouver olimpiyat maskotlarından ama çok şebek hatta altta fotoğrafını koyayım ben.
başka ne yapıyorum ben, yapmıyorum sanırım bişi Farid Farjad dinlemeke dışında. Felina'lar State'e gittiler hafta sonu bana hediye olarak bir karton sigara getirmişler çok mutluyum. bu kadar sevgili blög, seninle daha çok ilgilenmeye çalışiiciim. öperim.
Yorum Gönder